Beowulf: Ölümsüz Savaşçı

Kültür Yaşam

Yine bir film değerlendirmesi yaparken yazı, çok fazla olmasa da dolaylı yoldan film hakkında bilgiler içereceğinden, filmi izlememiş okuyucular için buna dikkat etmelerini hatırlatalım. Beowulf ismini aslında İngiliz edebiyatı ile içli dışlı olanlar ya da o tarafa doğru ilgisi olanlar yakından bilirler. Kendisi İngiliz edebiyatının ilk sözlü ve yazılı edebiyat ürünüdür. 8. yy.da ortaya çıkmış olduğu tahmin edilen hikâye 5. ve 6. yy. olaylarını içerir. Hikayenin temelinde ismini de vermiş olan Beowulf adındaki (bana göre mitolojik diyebileceğimiz) bir kahraman vardır. Dili Anglo-Saksonca’dır ancak haliyle ilerleyen zamanlarda günümüzdeki İngilizceye uyarlanmıştır. Çok fazla detaya inmeden biraz bilgi vermek gerekirse; Hrothgar ülkesini yönetmekte olan bir kraldır. Ancak gün gelir başına bir canavar musallat olur: Grendel. Ülkede bu canavarı yenebilecek bir kahraman çıkmayınca dört bir tarafa haber salınır. Bunu duyan amansız kahramanımız Beowulf teknesine atlar, yanına cesur adamlarını alır ve bu canavarı öldürmek için Hrothgar’ın yanında soluğu alır. Tabi bundan önce Beowulf bir çok abartılı kahramanlıklara imza atmıştır. Çok yavan olarak özetlemek gerekirse sanırım bu hikayenin özünü anlatmaya yeter. Detaylar için mutlaka güzel bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim zira böyle kısa bir özetle anlatılamayacak kadar büyük bir hikâye ve şiirdir Beowulf.

Gelelim bu hafta vizyona giren Beowulf filmine. Öncelikle belirtmek isterim ki filme gitmeden önce Beowulf hakkında ne bir kitap okumuş ne de asıl metne göz atmıştım. Zaten 3000 mısralık bir şiirin tamamını okumak İngiliz Edebiyatı gibi bir bölümde okumayanlar için imkân dahilinde değil. Haliyle ben de okuyanlar arasında değildim ancak hikâye hakkında malumatım vardı ve bu hikâyenin 2005 senesinde çevrilen bir başka versiyonunu da izlemiştim. Kaldı ki bu filmin bir de 1999 uyarlaması vardır. Ancak pek başarılı uyarlamalar olduğu söylenemez. Bunun haricinde bir çok başka hikâyeye ve filme de alt yapı sağladığı bilinmektedir. Bu haftaki versiyonuna gelelim. Filmin reklamı uzun zamandır dönmekte. Sinemaya gidenlerin görmemesi pek mümkün değil zira insanın gözüne gözüne sokuyorlardı reklamları. Sırf reklamlarından dolayı bile insan bir gideyim bakayım diyor. Bir de filmin arkasındaki insanları gördükten sonra, “kesin bir göreyim” hissine kapılıyor, çünkü arka plandaki insanlar işinde ciddi anlamda söz sahibi kişiler. Örneğin senaryo yazarından başlayalım.

Neil Gaiman çizgi roman dünyasında hatırı sayılı bir yazardır. Meraklısı ve hayranı çok fazladır ve Sandman gibi başarılı bir çizgi romana imza atmıştır. Film çalışmaları arasında ise benim zevkle izlediğim Mirrormask ve Miyazagi ustanın Mononoke-hime’sinin İngilizce uyarlaması da vardır. Ayrıca yine geçenlerde ülkemizde gösterime giren Stardust hikâyesi de kendisine aittir.

Yönetmene geçelim: Robert Zemeckis. Size Back To The Future, The Polar Express, Forrest Gump, Contact, Cast Away desem sanırım yeterli olacaktır. Kimisinde yönetmen kimisinde ise yazar olarak bulunmuş olan Zemeckis haliyle kendisini ispatlamış bir kişilik.

Kadroya bakacak olursak: Ray Winstone, Antony Hopkins, John Malkovich, Angelina Jolie gibi oyuncular yer almakta ve insan az da olsa kadroya güveniyor (Mesela benim için Hopkins ve Malkovich bile yeter).

Hal böyle olunca insan birazcık kalbur üstü bir yapım bekliyor. Bu kinayeli yaklaşımımdan da anladığınız üzere film bende hayal kırıklığı oldu. Sebebi ise birden fazla. Öncelikle filmin neden animasyon olarak hazırlandığını anlamış değilim. Olayların aktarılmasını kolaylaştırmak için olabilir diye düşünmekteyim ancak tamamen animasyon olarak hazırlanmadan kısmî olarak kullanılan çok güzel filmler de var, örneğin Yüzüklerin Efendisi. Her ne kadar Motion Capture yöntemiyle hazırlansa, oyuncular üzerinden modellenen animasyonlar kullanılsa, hatta ve hatta 3B olarak sunulsa da ne yazık ki (şahsi kanaatim) bu filme animasyon yakışmamış.

Filmin kurgusu çoğunlukla hikâyeye bağlı kalsa da bir takım değişiklikler olmuş. Aslında filmin akışında veya senaryoda çatlaklar yok ancak nasıl ifade edilir bilmiyorum ama film çok yavan geliyor insana. Animasyona boğulduğunuz ancak onun bile sizi doğru dürüst etkilemediği bir yapım gibi geliyor insana. Hani ‘klişe’ bir söz vardır ya “duygudan yoksun” , sanırım benim için iyi bir tarif oluyor. Halbu ki bu kadroyla insanı ciddi anlamda etkileyebilecek bir film çıkabilirmiş ortaya. Mesela insan bir Braveheart, bir Gladiator bekliyor, acaba çok şey mi bekliyor? Acaba farklı bir deneme mi yapılmaya çalışılmış? Bunların cevabını bilmiyorum ancak film beni etkileyemedi. İlerde hatırıma gelecek keskin bir sahnesi veya güzel bir diyaloğu yok. Örneğin yukarıda söylediğim 2 film hakkında bir çırpıda birden çok sahne ve kişiler arasında geçmiş diyalog sıralayabilirim. Ancak bunun aksine filmde insanı rahatsız edebilecek düzeyde uygun olmayan diyalog geçmekte. İnsan bunları araya serpiştireceğine daha duygu dolu diyaloglar nasıl çıkartırım diye düşünse sanırım çok daha güzel bir film çıkardı ortaya. Hem bu sebepten ötürü hem de filmdeki -animasyon bile olsa- müstehcenlik yönünü hesaba katarak çocuklarıyla , yanında rahatsız olacağını düşündüğü birisiyle gidecek olanlar veya kendisi rahatsız olacaklar bu söylediklerimi hesaba katsınlar.

Beowulf için düşündüğümüzde o güzel hikâye daha iyi harmanlanmalıydı diyebiliriz. Zira hikâyenin kendisi yukarıdaki tüm olumsuzlukları bertaraf edecek düzeyde. Hatta sırf bu hikâye kullanılarak felsefî düzeyde bir film çıkabilir ortaya. Çünkü hikâyenin özünde kahramanlıkla iç içe olan cesaret, kibir, hırs gibi anahtar olgular mevcut.

Filmde hiç mi başarılı bir şey yok? Elbette var. Her ne kadar 3B olayı başarısız olsa da karakter modellemeleri mükemmel. Hani 3B olmasa bence daha güzel olurmuş. Bilmiyorum belki de ben 3B filmlerden hoşlanmıyorumdur. Ancak animasyon yönünü değerlendirirsek sadece modellemeler güzel olmuş o kadar. Diğer başarılı animasyonların yanından bile geçmiyor bence film.

Az da olsa yukarıda saydığım olgular vurgulanmaya çalışılmış ancak yeterli düzeyde değil. Buna rağmen filmde Beowulf’un içinde bulunduğu ruh halini az da olsa hissediyorsunuz ancak bu ruh halindeki geçiş o kadar hızlı olmuş ki ben arada kopukluk hissettim.

Filmin bana en büyük katkısı cesaret, kibir, hırs gibi olguları tekrar değerlendirmem oldu. Zaten filmin son sahnesini izledikten sonra ne demek istediğimi anlayacaksınız: Ne de olsa insanız!

comments powered by Disqus