Tuz Gölü Gezisi

Fotoğraf Kültür Yaşam

Geçen ay içerisinde toplam 3000 km’yi bulan küçük bir Türkiye gezisi yapmıştım. Bunun ilk safhası olan Tuz Gölü kısmından bahsetmek istiyorum. Daha önce 2003 yılında askere gitmeden önce aynı bölgeleri gezmiştim. Tabi daha hızlı ve kısa zamana yayıldığı için not tutma imkanım olamamıştı. Bu sefer ki gezi hem daha verimli hem de daha geniş bir zamana yayıldığı için ayrıntıları görme imkanım oldu.

Bir Cumartesi sabahı sabah 07’de İstanbul’dan yola çıkıyoruz. İstanbul – Ankara otobanını kullanarak saat 09 sularında Bolu Dağı eteklerine geliyoruz. Yeni yapılan Bolu Dağı Tüneli’ni kullanmadan Kaynaşlı gişelerinden çıkarak Bolu Dağı’nı tırmanmaya başlıyorsunuz. Kahvaltımızı Bolu Dağı’nın tepe noktasındaki tesislerde yapacağız. Daha önceki tecrübelerime göre burada oldukça fazla sayıda açık büfe kahvaltı ve diğer saatler için et – mangal türü yerler var. Tesisler ücret olarak genelde 10 Ytl’yi aşmayan bol seçenekli yöresel kahvaltı imkanı sunuyorlar. Yukarı doğru çıkarken sağ tarafta kalan İsmail’in yeri ya da biraz yukarısında dağın öbür yamacına bakan lokantaların yanısıra otobüslerin dinlenme tesisleri de mevcut. Kahvaltıdan sonra tekrar otobana girip Ankara’ya doğru devam ediyoruz. Ankara’ya geldiğimizde şehre girmeden, etrafından dolaşıp Gölbaşı’na geliyoruz. Buradan aşağı yani güneye Konya yoluna giriyoruz. Buradaki yol ayrımımız Kulu olacak. Eğer Kulu tabelasından girerseniz Konya’ya gidersiniz. Tuz Gölü’nü sağınıza alacak şekilde Şereflikoçhisar yoluna giriyorsunuz. Bu yol sizi Aksaray’a götürecek. Yol boyunca zaten Tuz Gölü size eşlik ediyor olacak. Uçsuz bucaksız beyaz bir bitki örtüsü… Hoş daha ileri kısımlarına geldikçe oluşan kirlilikten dolayı söylenmeye başlıyorsunuz ama görsel zenginlik o kadar güzel ki tadını çıkarmakta fayda var. Tuz Gölü Tesisleri diye geçen bir tek yer var. O da yol kenarında. Tabi tesis derken bir çay bahçesi ve birkaç küçük kulübeden bahsediyorum. 3 sene önce yaptığım ziyarette de derme çatma kulübeler ve içerisinde alışılageldik incik boncuk türü şeyler satılırdı. Gene o zaman da olmayan tesis etrafında bir sürü Japon turist olurdu. Açıkçası zaman hiçbirşeyi değiştirmemiş. Herşey aynıydı.

Gölün kenarına geldiğinizde tuzun üzerinde yürümeye başlıyorsunuz. Toprak gibi olmuş sertleşmiş tuz, ayaklarınızın altında kum taneleri gibi dağılmaya başlıyor. 1 km gitseniz bile gölün suyu ile ancak karşılaşıyorsunuz. Daha da gittikçe su en fazla ayak bileklerinize geliyor. Göl üzerinde yurtdışından gelmiş gurbetçi veya turist bazı insanlarla yaptığım sohbetlerde hepsi, gölün suyunun romatizma ve bazı cilt hastalıklarına iyi geldiğinden bahsetti. Ne kadar doğru bilemiyorum.

Yol üzerindeki bir yer olması açısından manzaradan maksimum faydalanmak için kesinlikle akşamüstü günbatımında geçilmesi gereken bir yer. Eklediğim fotoğraflardan 2003 yılında çekilenleri özellikle koydum. Gerçekten gökyüzünün aksini yansıtması olsun, güneşin batışı olsun harika sonuçlar elde edebiliyorsunuz. Bu yüzden 2003 yılında bölgede çektiğim fotoğrafları daha çok beğenmekteyim. Tuz Gölü’nün coğrafi yapısı ve hakkında daha fazla bilgi edinmek için wikipedia’ya bakabilirsiniz.

Tuz Gölü’nden sonra yolumuz Aksaray ve sonrasında Nevşehir (Kapadokya) bölgesine doğru devam etti. Sonraki yazımı bu bölgelere ayıracağım.

comments powered by Disqus